Beyrut'un en işlek caddelerinden Rue Spears'teki alternatif sanat mekânı Zico House'un ikinci katında sessiz bir telaş hâkim. Tipik bir Beyrut apartmanı olan mekânın sahibi Zico, holde duran koltukları bir o yana, bir bu yana çekip duruyor. Duvarlarda asılı resimlerde imzası olan Ani Kürkçüyan, Zico'nun çekiştirdiği koltuklardan birinin köşesine ilişmiş konuklarını bekliyor. Onun yüzünde de sessiz bir telaş. Ama resimleri bağırıyor. Kendisi ne kadar sessizse, resimleri o kadar gürültülü.
'Bêtises' başlıklı sergisinin açılışından önce zaman ayırıyor bize. Onun İngilizcesi, bizim Arapçamız ve Fransızcamız yetmiyor konuşmaya. Elimizden geldiğince anlaşmaya, birbirimizi anlamaya çalışıyoruz. Anlıyoruz da. Zaten resimlerini gördükten sonra aksi mümkün mü? Yüzünde de resimlerinde de hüzün var Kürkçüyan'ın.
1972 yılında Beyrut'ta doğmuş Ani Kürkçüyan. Ermeni asıllı bir Lübnanlı. Ailesi 1966 yılında Suriye'den Lübnan'a göçmüş. Henüz iki yaşındayken Lübnan'da iç savaş patlak vermiş. On altı yıl süren savaşa dair acı hatıraları var. Tuvaline de yansıyor elbette bu hatıralar.
'Çocukluğuma dair hatırladığım tek şey sürekli saklanmak zorunda olduğumuz. Susuz, elektriksiz, bombalardan kaçarak geçirdiğimiz zamanlar. Kimsenin neler olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu. Tek bildiğimiz insanoğlunun her şeyi, biz de dahil olmak üzere her şeyi yok etmeye kararlı olduğuydu.'
On iki yaşındayken babası öldürülmüş. 'O gün büyüdüm' diyor, 'öfke, panik ve güvensizlik vardı artık hayatımda. Çocukluğum geride kalmıştı.'
O zamanlar başlamış kendi dilini aramaya Ani Kürkçüyan. Önce yazmayı denemiş. Olmayan insanlara mektuplar yazmış, şiirler, dualar kaleme almış. Kelimeler ne anlamaya ne de anlatmaya yetmiyormuş içindekileri. Lübnan Üniversitesi'nde Güzel Sanatlar eğitimi almaya karar vermiş. 2001 yılında mezun olmuş. Resim yapmak da yetmemiş. Kendini daha iyi anlamak, yaşadıklarını anlamlandırabilmek için psikoloji okumaya karar vermiş. 2007'de tamamlamış psikoloji eğitimini ve bir süre otistik çocuklarla çalışmış. Aynı esnada Saint – Joseph Üniversitesi'nde de Teoloji eğitimi görüyormuş. 'Sonu gelmeyen metafizik sorularım vardı. Teoloji okumayı bundan seçtim' diyor.
2005 yılında artık kendi dilini bulmak konusunda umutsuzluğa kapıldığı bir anda, yavas yavaş resimle kendini ifade edebileceğini fark etmiş. Kendine güveni gelmiş ve başlamış dur durak bilmeksizin resim yapmaya. İlk kişisel sergisini 2005 yılında Beyrut'ta Goethe Institut'ta açmış. Resimleri 2008 yılında, Paris'te Galerie Odile Mauve'de sergilenmiş. Zico House'taki sergisi, beşinci kişisel sergisi.
Resimlerine hüzün hâkim dedik Ani Kürkçüyan'ın ama mizaha bulanmış bir hüzün bu. Pek çok resminde iç çamaşırları ile resmetmiş erkekleri ve kadınları. 'İnsanların mahremiyetleri ile nasıl baş ettikleri benim için mühim. Bunu göstermek istedim iç çamaşırları içinde insanlar resmederek. 'Bir de tepetaklak, ayakları ağızlarında insanlar var peki ya onlar' dediğimizde; 'İnsan bir daire aslında' diyor; 'Hep kendini tekrar ediyor ve kapalı. O dairenin dışına çıkmıyor, kimse de aslında o dairenin içine giremiyor. Her şey içinde gizli. Tepetaklaklar çünkü kafaları tozun toprağın içinde. Yerle birler.'
Karamsar sözcüğü geliyor dilimizin ucuna ama biz bir şey demeden başlıyor anlatmaya; 'Her resim ile kendi kimliğimi yarattım. Bu da yaşamıma anlam veriyor. Çalışmak benim için kutsal.Beni mutlu ediyor. Kendimi ararken tanrı ile karşılaştım. Benim yeni babam oldu tanrı. Büyürken yanımdaydı hep. İşte bunlardan dolayı mutlu bir insanım ben. Resimlerimde hep acı var ama acıyı resimlerimle söküp atıyorum içimden. Sonra ona uzaktan bakıyorum. Ruhlarımızı acıdan kurtarmalıyız, bir galerinin duvarındaki resimde durmalı acı en fazla. Uzaktan bakıp gülmeliyiz acılarımıza. Tabii farkında olarak ve unutmayarak.'
Yüzü tırnaklarla çizilmiş insanlar, kara noktalarla kirletilmiş bedenler var Ani Kürkçüyan'ın resimlerinde; 'Çünkü acı dışarıdan gelir hep. Gelir, içinize yerleşir. Davetsiz bir misafirdir.'
Biz kendisi ile resimleri hakkında konuşurken sergi mekânı dolmaya başlıyor yavaştan. Şık giyimli orta yaşlı Beyrutlu hanımlar ve beyler doluyor salona. Çoğu Kürkçüyan'ın aile büyükleri. Hayranlıkla bakıyorlar resimlere. Yüzlerindeki gururu fark etmemek imkânsız.
Bir üst kattaki kokteyle çıktığımızda, Ani Kürkçüyan geliyor tekrar yanımıza, 'Sizi ailem ile tanıştırayım, çok iyi Türkçe konuşurlar' diyor. Böylelikle tanışıyoruz en büyük teyzesi Arusyak teyze ve ailesinin kökleri buralara dayanan üyeleri ile.
'Beğendiniz mi resimleri?' diye soruyor Arusyak teyze. Cevabımızı beklemeden başlıyor anlatmaya; 'Bu kızın içi kara, ne yapsın? Kaç yıl savaş gördü. Ufacıktı. Babasını öldürdüler savaşta para için. Yazgıya bozgu olmuyor. Bak ben 40 senehaute couture terzi olarak çalıştım Şam'da. Müslüman bir hanımla ortaktık. Anam Sivaslı, babam Kayserili. Ben görmedim oraları hiç. Ama hep anlatırlardı. Seferberlik'te kaçmışlar Suriye'ye. Yıllarca orada yaşadık. Sonra şeytan orayı da karıştırdı. Kalktım Beyrut'a geldim. Burada da iç savaş çıktı. Yazgıya bozgu olmuyor ne yapacaksın.'
Hararetli bir sohbete dalıyoruz Arusyak teyze ile. Gözlerinin içi gülüyor hep. 'Çok büyüdüm ben, her şeyi hatırlayamıyorum artık' diyor sürekli. 'Aman gençliğinizin kıymetini bilin' diye de ekliyor kolumuza sımsıkı sarılarak.
Matmazel Rosine de dahil oluyor sohbete. Ani Kürkçüyan'ın Fransızca öğretmeni kendisi. Amcası ve annesi de katılınca aramıza, resimlerden başka şeylerden de konuşuyoruz elbette. Başka bir akrabası geliyor yanımıza, 'Ayrım saçmalıktan başka bir şey değil' diyor sadece. Son derece şık bir bey, 'İçimde zerre kadar intikam duygusu yok ama bizden özür dilensin' diye giriyor lafa. Sonra üstüne basa basa 'özür dilerim sakın yanlış anlamayın, sizin bir suçunuz yok. Eski kuşakların suçu bu. Ben ana – baba, iki kardeşten başka aile bilmiyorum. Başka başka yerlere dağıldılar. Ben nasıl özür diliyorsam şimdi, bizden de özür dilesin Türk devleti' diyor tekrar.
Hrant Dink'in cenazesinden bahsediyoruz. Matmazel Rosine 'yeni nesiller farklı' diyor. Amcası da onaylıyor. 'Her şey düzelecek,' diyor Arusyak teyze bir kere daha, 'Yeni nesillerle her şey değişecek'.
Biz halkların kardeşliği ve geçmiş üzerine derin bir sohbete dalmışken, Ani Kürkçüyan geliyor yanımıza, Arusyak teyzeyi göstererek, 'Her gün kahve falı bakar bana. Hep de olumlu şeyler söyler. İçimde biraz umut varsa, ona borçluyum' diyor. Arusyak teyze şen bir kahkaha atıyor, 'Dedim ya, yazgıya bozgu olmaz'. Eliyle alnına bir şeyler yazarmış gibi yapıyor ve ekliyor, 'Alnına ne yazılmışsa onu yaşayacaksın. Ama hep iyi düşüneceksin. İyi olacak her şey diyeceksin. Umut etmekten hiç vazgeçmeyeceksin..'
Ani Kürkçüyan'la göz göze geliyoruz. Keşke bir sergi de İstanbul'da açsa diye geçiyor aklımızdan. Söylediğimizde 'Çok isterim,' diyor, 'Hakikaten çok isterim bunu. '
Sanatın sağlaştırıcı gücüne inanmak için bir sebep daha verdi Ani Kürkçüyan'ın resimleri bize. 10 - 23 Aralık 2008 tarihleri arasında Beyrut'taki Zico House'da sergilenen resimler belki buraya da gelir kısa süre sonra. Kim bilir belki Arusyak teyze de gelir çok merak ettiği İstanbul'a. Hep beraber kara yazgılarımızı bozar, bir beyaz güvercin daha uçururuz İstanbul'dan Erivan'a.
Bu yazının kısaltılmış hali 8 Ocak 2009'da Radikal gazetesinde yayımlanmıştır.